SOYUT YOZLAŞMA

Sağa sola bakmadan bodoslama daldığım , herhangi bir duygunun köşelerindeki kıvrımlarda vazgeçtim , insan olmanın erdemlerini taşımaktan , o erdemlerin insana kattığı geçici mutluluklardan , yalancı rahatlama seanslardan , vicdanı törpüleyen egzotik saçmalıklardan ...

İçi boş , vasıfsız , beş para etmez , yalancı , iki yüzlü  duygularla ne kadar sürdürülebilir ve yenilenebilir bir hayat yaşarım  diye soruyorum kendime.Soyut kavramları , duyguları  sorgulamaktan çektiğim yetti artık  ya da soyut olan her şeyi somutlaştırma gibi bir gafletin azabını yaşamaktan usandım . Koca bir hayatı , bir türlü anlayamadığım ve  anlamlandıramadığım , sorguladıkça daha derinlere gittiğim , bazen o derinliklerin bile daha derininde , ucu bucağı belirsiz dehlizlerde nefes almakta zorlandığım , soyut kavramların ve duyguların peşinden koşmaktan yoruldum . Payıma düşen koça bir boşluktu çünkü. Bir arpa boyu kadar bile yol alamamaktı payıma düşen . Göremediğim ,  dokunamadığım , tadamadığım , duyamadığım bir sürü soyut safsatanın peşinden sürüklemek için koca bir hayatı heba etmenin eşiğinde buldum kendimi . Sürekli hareket ediyormuşum , yol alıyormuşum  hissiyatıyla , sanki bir haltı elde edecekmişim gibi , başladığım noktaya yani dönüş yolunun varış noktasında kendimi bulup ve orada kendimi aşağılayıp , adına öz eleştiri demekten de yoruldum ve sıkıldım.  Bohem bir hayatı yaşamak varken , duygulara karşı bu denli planlı ,programlı , sadakatli ve beklentilerle dolu bir halde , soyut kavramlara sımsıkı bağlanışımın belli bir amacı malesef yok . Oysa benim hayatımın tek  amacı olmalı ve bir tane olmalı  ; kendi eksenimin etrafında döne döne ilerleyerek yaşamak . Soldan sağa ya da sağdan sola fark etmez , tek bir fark olmalı ; her ne yana dönersem döneyim yeter ki ilerlemiş , dünkü Sedat'tan bir arpa boyu kadar da olsa onu geçmiş , alt etmiş olayım .  Eksenim eğik olabilir sorun değil  , hatta eksen kayması da yaşamış olabilirim ; ama eksenimin bana tabii olması gibi bir gerçekliği ve mecburiyeti olmalı , merkezi ben olmalıyım , merkezimin etrafında koşanlar o soyut kavramlar olmalı , canımın istediği zamanlarda , şartların elverişli olduğu anlarda , merkez kap kuvvetimi devreye sokmalıyım . Evet merkez kap kuvveti dedim  , yanlış olan merkez kaç kuvveti çünkü . Merkezde ben varım , istediğimi kaparım , merkezde olmama rağmen etrafımdaki olmasa da olur duyguların , kavramların  kaçışını görünce ,  onları kovalayan bir bahtsız , mutsuz ve  az biraz da çaresiz biri olmak istemiyorum . Benim hayatımın tam merkezinde , ben olmalıyım tıpkı protonların atomun merkezindeki asil varlıkları gibi . Protonlar hep daha tatlı , daha narin , daha minnoş gelmiştir bana ; bir karizma  barındırıyor sanki kendi içinde  , merkezde olmanın tüm veli nimetlerinden eksiksiz nasiplenebilme özelliği var  ; canım isterse canımın istediğiyle etkileşime girerim havası var . Bazen artı yüklü bir taneciğe bürünürüm bazen de eksi yüklü bir taneciğe , bazen sıkılırım ikisinden de nötr olurum istemem kimseyi yanımda  . Elektrona vazifesini ben bildiririm o etrafımda dönedursun. Duyguları ve soyut kavramları benzettiğim elektronlar ise hep ürkütücü , kafa karıştırıcı ve  hani ''olmasa da olur ya'' dedirten cinsten bir izlenim yaratıyor bende  ; çünkü merkezde hiç olamamıştır . o hasret ezeldendir içerisinde bir ukte olarak kalmıştır , ömrü  protona erişebilmekle geçmiştir neredeyse   . Elektronlar ihtiyaç dahilinde ortaya çıkan bir madde misali hep ; duygular ve soyut kavramlar gibi , benin etrafında daima olan ama bene  ait olmayan bir madde  .Haddini bilen bir madde , atomu esareti altına almaya cüret edemeyen , atoma ben olmazsam olamazsın diyebilecek hududa erişemeyen bir madde elektron ;  duygulardan , kavramlardan tek farkı da bu ; yani nerde durması gerektiğini , nerede devreye girmesi gerektiğini ve nerede saf dışı kalması gerektiğini bilen ,bu  durumların tüm komutlarını atomun merkezinden alan  ,  yani protonun tahtının olduğu yerden yönlendirilen bir madde.Bazen gerekli , bazen vasıfsız . Ben daima gerekli olmalıyım yani Proton  olmalıyım , hayatımı proton gibi yaşamalıyım ; istediğimde nötr olayım , elektron ben neysem o olsun , adam olsun , bana tabii olsun . İstediğimde pozitif yük alayım , elektron bana erişemezsin , elektrona haddinin sınırlarını  çizerek belirteyim . İstediğimde ise elektronun , sanki benim için vazgeçilmez olduğunu , onu bu kadar açık ve seçik kendi varlığıma hapsettiğimi , ona çaktırmadan arada sırada yüzü gülsün diye , sanki ben ona bağlıymışım  izlenimini  sunmak adına  eksi yük alırım ,  elektronun yani duyguların ve kavramların beni geçmesine olanak sağlarım. Elektronu çok da aşağılamamak lazım , onsuz da olmaz , duygusuz ve kavramsız olmayacağı ve yaşanmayacağı gibi  . Saydığım üç durumdan hangisi olursa olsun önemli değil , önemli olan saydığım durumların tümünde ,  kontrol mekanizmasının benim elimde olması ; yani merkezin efendisi olmayı , proton gibi olmayı sabit tutmalıyım hayatımda .Hayatımın onlarsız da sürdürülebileceğini en sert tabirle ispatlamalıyım.  Duygular ve kavramlar bana borçlu varlıklarını ; ben acı çekmek istediğim için acı var ;  ama acı nedir ? Net bir tanım sunabilir misiniz bana , herhangi bir dilin tüm sözcüklerini kullanarak ? Mutlu olmaya imkan sağlayan benim ; ama mutluluk her gün başka bir surette belirip beni tatmin edebiliyor, tatmin etmesini ve bunu başarmasını bana borçlu  ; çünkü zamanın mekanın şartlarına bağlı olan bir şeyin var olduğunu , daha kesin bir ifadeyle gerçek olduğunu kabul edemem ; kabul edemediğim ve benim üzerimden başarı elde etmiş her şeyin ilham kaynağı benim . Siz kimsiniz ? Geç otur hele karşıma iki üç kelam edelim tanışalım diyebiliyor muyum size ? Var mısınız siz ? Yoksunuz ,  çünkü var olan sabit olmalı .
 Bazen sağlıklı olduğum için mutlu oluyorum , bazen annem yanımda diye mutlu oluyorum , bazen para kazandığım için , bazen bana hitap eden bir sevgili bulduğum için , iş yerimden terfi aldığım için ... sabit bir mutluluktan bahsedemiyorum ,sağlıklıyım diye her gün , her saat , her dakika mutlu değilim , bu yazıyı okuyan da değil . Mutluluk hayatıma o kadar kontrolsüz ve doyumsuz bir hale gelmiş ki belli bir süre sonra mutluluğun başka bir vücutta ya da farklı bir şekilde belirmesini istiyorum hayatımda . Hayatımı sürekli bir mutlu olma duygusuna aciz bir tutumla bağlamışım ve uğruna mücadele etmem gereken sayılı şeylerden biri oluvermiş hayatımda ; ben Don Kişot , mutluluk ise yel değirmeni sanki , olmayacak duaya amin demek gibi . Tam zıttı olan  mutsuzluk da bir duygu çeşidi ; ama tahammülümüz yok mutsuzluğa , herhangi bir mutsuzluğa  uğradığımızda türlü türlü teraneler baş göstermeye başlıyor hayatımızda , hepsi de ortak bir yanlışa kurban gittiler: Mutluluk denen göreceli kavramı merkezde tuttular . Ölenler , kafayı sıyıranlar , beyazımsı odaları mesken edenler , depresyon müptelası olanlar ...
 Hayatın kontrol mekanizmasının bulunduğu o şatafatlı koltuğa , böyle tanımlayamadığın , anlamlandıramadığın kavramları oturtunca , bu olanlar gayet normal . ve sana müstehak . Hayatımı sabit olmayan bir kavrama endeksleyemem ;  sağlıklı olmak istediğim zamanlarda sağlıklı olamayabilirim , annemi çok özlememe rağmen bir anneye  sahip olamayabilirim , parayı hayatımın olmazsa olmazları arasına koymamalıyım , hayallerimi parayı baz alarak oluşturmamalıyım  ;çünkü  bunları gerçekleştiremediğim zamanlarda bir başka baş belası olan kavramı hayatıma sokmuş olurum : Hayal kırıklığı  . Benim gibi , herkes sağlıklı olmak ister , mutlu olmak ister , hayatını güzelce sürdürebilecek kadar paraya sahip olmak ister ; ama çoğu insan  bunları merkeze alır ve bu hamleleri ile  riskleri , hayal kırıklıklarını gölgeleri gibi yanlarında  taşır .

Hayatın şartlarına ve kendi imkanlarıma göre yön vermeliyim duygulara ve soyut kavramlara .
Onları var eden bensem eğer , kendimi ağırdan satmalıyım , onlar bana muhtaçmış gibi yaşamalıyım , taviz vermeden ; çünkü taviz çok sever tavizi, bir kere taviz vermeye gör insanoğlu , arkası geliyor . Duygulara yenik düşersem , duyguların esiri olurum ve hesap sorabileceğim bir mercii yok , asıp kesebileceğim bir cisim yok , bir muhattabım yok . O yüzden tavizsiz yaşamalıyım , prensip erbabı bir kişi olmalıyım . Benim ve içimdekilerin savaşına zemin hazırlamamalıyım  ; çünkü bu savaşı kim kazanırsa kazansın , kaybeden daima ben olurum .
 Kendimi , kendime  daha güzel , daha makul ve daha özel sunmalıyım . Her duygunun , her soyut kavramın hayatımda  son zerresine kadar sorgulanıp , sorgulamalar sonucunda ''ne gerek var ki böyle şeyleri dert etmeye'' der gibi acizane yüzleşmelerim , tez olarak sunduğum sorularımın antitezini , kısa süre içerisinde başka sorularla çürütmekten daha güzel bir hayat mümkünken ; bu güzel hayatı sadece soyut kavramlara , gereğinden fazla değer vermekle ne diye heba ediyorum ? Ben bir bütünüm ,  benim dolaylı yollardan parçam halini almış duyguları , kendimle eş değer tutacak düzeye neden getiriyorum ?
Sadece yolculuğumun  varış noktasında , kendimi , geçtiği yoldan ikinci kez , aynı taşa takılıp tökezleyen eşekten bir farkımın olması hakikatinin liyakatına sahip bir halde bulmalıyım . Dünkü benden ilerde olmalıyım , kafama taktığım şeyler görülebilir , duyulabilir , dokunulabilir şeyler olmalı ,  hesap sorabileceğim , gerekirse yakasına yapışıp  kendimi ikna edebileceğim tasalarım olmalı hayatımda . Kendimi mutlu etmeye şartlamamalıyım , o olmazsa yaşayamam gibi beylik laflardan fersah fersah uzak durmalıyım . Milyonlarca hatta belki de milyarlarca sağlıksız yaşayan insanlardan daha efsuni ve daha uhrevi bir gereğim yoktur benim .Birgün sağlıksız olma ihtimalim hep vardır kafamın belli bir bölgesinde , o ana kadar hayatımdan zevk almalıyım , isteklerimi ertelememeliyim , hayatımda herhangi bir tabuya yer vermemeliyim  .

Üç bilemedin beş  günlük psikolojik tatminkarlığımın hazzını bu denli hayatımda önemli bir konuma getirmemeliyim . Hayatıma yasaklar koyabilecek bir gücü kabul etmiyorum , ahlakı , erdemi , sevgiyi , hoşgörüyü ben dışımda bir yerden öğrenmeyi de kabul etmiyorum . Benim aklımın ve vicdanımın mutualist yaşamı sayesinde hepsini layıkı ile yerine getirmeyi görev bilinci  haline getirmiş ve bunu oturtmuş biriyim ,  başkaları tarafından onaylanmasına ihtiyacı yok bu bilincimin . Kendimi rahatlatmanın  ötesindedir isteklerim ve psikolojim  .  Sadece psikolojik rahatlamala seanslarımızın  ürünü değil midir Tanrı ? Kural koyucu , oyun kurucu , kurgu ustası ...  Bir ilahiyat profesörünün dediği gibi : "Allah'a şükürler olsun ki Allah var ; yoksa kime şükredecektik biz ? " Merak etmeyin Allah'ı sorgulayacak kalitesiz bir yazı yazmak değil niyetim . İsterim görmeyi , soru sormayı ve birinci ağızdan cevap almayı ; ama tanrımız ezelden beridir lutuf buyurmadı bu hususta  . Yücelerin yücesi Tanrının bana görünmesi , beni ikna etmesi zatî ve subutî sıfatlarının kerametinden hiçbir şeyi eksiltmeyeceğini aklı selim her insan idrak edebilir .Kendi takdiridir , susmak ve saygı duymak icap eder .
 Var olan her şey sorgulanabilir ; sorgulanamayan her şey sorgulamaya değer olmayandır , gereği olmayandır .


Bütün bir hayatı işin içinden çıkamadığım , belli bir noktanın ötesine götüremediğim , mantıklı ve tek bir tanım içerisinde izah edemediğim kavramları , duyguları yaşamımda hatırı sayılır bir yerde tutmamalıyım . Can YÜCEL Babanın dediği gibi "o olmadan yaşayamam demeyeceksin ..." o olmadan da yaşarım , bal gibi yaşarım hem de . Sürekli sağlıklı olmak gibi bir beklentim yok , sağlıksız biri olmamak için çabalarım beni ikna ediyor ; gerisi beni aşan bir durum , sorgulanmaya değmez bir durum . Ben aşk adamıyım , aşık olmadan duramam diye bir iddiam da yok ,  aşksız da yaşarım '- zaman mekan metaforuna atıf yapmak elzem bir hal aldı burada'  ; o gün geldiğinde ağa babasını yaşarım aşkın  ; yani hayatı şartlayabileceğim ya da hayatıma dayatabileceğim bir duygu olamaz aşk. Herhangi bir dine inanmak istiyorsam , psikolojik olarak beni rahatlatabileceğine inanıyorsam eğer ; aklımla ,zekamla hareket eder ve bir dine mensup kişi olurum . Bana seçenek sunulmadı , bizim ailenin inançları doğrultusunda yaşadım , hep saygı duydum ; çünkü devasa bir felsefeyi annemle babamla masaya yatıramayacağıma kanaat getirince susup saygı duyma yoluna koyuldum  . Mevcut şartlarda kendimi bir dine mensup saymak , aklıma ve zekama hakaret arz ettiğim için , dinde tarafsızlık kozumu oynamak istiyorum şu an . Dünya bu kadar kirli ve mide bulandırıcı bir haldeyken , bana kural konulmasını ; görmediğim , anlayamadığım ve tanımlayamadığım bir güç tarafından bana emir ve yasaklar yağdırılmasını kabul etmiyorum . Totoşumu sıcak tutup , kimsenin tavuğuna kış demeyince , insanlarla herhangi bir soyut kavram üzerinden , gereksiz tartışmalara dahil olmayınca , hayat gül gibi yaşanıyor ve güzel bir şekilde gidiyor. Mantıktan taviz vermeden ve duygular mantığın ikinci dereceden alt kümesi olduğunu unutmadan yaşamak ...

Günümüzde mantık ve duygu ikilemi var ve bu ikisi sanki birbirinin zıt anlamlısıymış gibi bir algı oluşmuş  . Duygusal insanda mantık yok mu ya da mantıklı insan duygusuz mudur ? diye sorsan neyi savunduklarını unuturlar .
Ben duygusal insanım , aşk sevgi dedin mi mantığım devre dışı kalıyor diyenleri çok gördüm , garip karşıladım ama tartışma ortamı yaratmamak için hımmm öyle mi kolay gelsin canım sana , senin de işin çok zormuş vesselam . En büyük derdin bu olsun be canım , merak etme geçer deyip konuyu bir daha açılmamak üzere kapatıyorum. Ne konuşayım ki bunu diyen insanla ? Duygunun mantığın ürünü olmaktan bihaber olan bu insanla oturup olayın psikolojik felsefik ve de  sosyolojik yönünü konuşamam ; çünkü o daha olayın psikolojik basamağında ( felsefe , sosyoloji hak getire )  düşüp kırmış bir yerlerini ve aldığı hasarın bilinçsizliğiyle konuşuyor . Söyleyebileceği cümleler en fazla 10 tanedir , sonrasında hep tekrarlayıp durur 10 cümlesini , duygularının onu yönettiğine inanıyor ; en tehlikeli insan tipi bu , uzak durmak icap eder .  Ben o tartışmaya dahil olursam , söylediği 10 cümleyi çürütmeye yönelik söylediğim 10 cümleyele kendimi tekrar etmenin girdabına sürüklemiş olurum. Aşağılamak değil ya da kendimi üstten bakan bir olarak görmek de değil niyetim ; hayatlarını duygulara sımsıkı bağlayıp hezeyana uğradıktan sonra gelip kafa şişirmekten imtina duymayanlaradır öfkem .




Hayatın , karın doyurmak gibi bir gerçekliği var , hayatın etrafımıza sağlam , dürüst ve samimi insanları toplamak gibi bir gerçekliği var , akşamları yorgun argın eve geldiğimizde , sıcak bir yuvada kaçak çay içmek gibi bir gerçekliği var , bir duyguya bir kavrama sıkı sıkıya bağlı kalınca birçok güzelim gerçekliği kaybetmek gibi bir gerçekliği var.
Ölüm var . Gerçeklerin en gerçeği olan ölüm var hayatımızda , biz daha neyin derdine düşebiliriz ki , bu gerçekliğe rağmen kendimizi nasıl üzmeye mahkum bırakabiliriz . Ölümün olduğu bu gerçek ve  zalım dünyada , duygulara kendimiz hapsetmenin , onları ilahlaştırmanın , kendimizi belirli aralıklarla   tekrar etmenin ötesinde bir hayatı yaşamalıyız. Kendimize olan saygımızdan zerre taviz vermemeliyiz. Gerçeklere gerçek bir akılla yaklaşmalıyız .
 Kerameti kendinden menkul  insanlar olmanın ötesine taşıyabileceğimiz nevi şahsına münhasır güzel bir yaşamı diliyorum size ve kendime .









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SORGU SUAL METAFORU

ZİFİRİ BEŞER

HOŞÇAKAL İKİ GÖZÜM