DEVİNİMSİZ OLGU
Bilmem ben öyle şatafatlı giriş cümlelerinin insanda yarattığı gereksiz efsuni paranoyaları.
Yok bilmem güneş perdeden içeriye süzülüyordu da gecenin zifiri karanlığında sessizliğimin çığlığı kulaklarımı bıçak gibi kesiyordu da falan filan ...
Daha dolambaçsız , ifade gücü yüksek , ete kemiğe , dişe tırnağa bürünmüş iletişim araçları evladır benim için . Ortak dilimizi kullanıp herkesin anlayabileceği yazılar yazmalıyım , beni bana anlatan toplum yargılarından , annemin seccadesinden , arkadaşımın at gözlüğü siyasetinden uzak durmamalıyım.
Beni ben yapan benden olmayandır cümlesinin kamyonlar dolusu anlamını hayatımın her zerresine yaydığım günden beri seviyorum , sosyal hayvan olan insanları. Yıllarca kendimi anlatmaya çalıştım ve çember üzerinde yürüme misali hep başladığım yerde bulup durdum kendimi ; bıkmadan usanmadan kendimi anlatmaya çalıştım . En büyük hatamdı bu benim , işleyişin bu olmadığını anladım ama biraz ipin ucu kaçmıştı sanki. Beni anlamalarını bekledim, kendimi anlatamıyorum , kendimi ifade etme kabiliyetim zayıf ,çok eksiğim , kelimelerim az , suç onlarda değil bende , kendimi daha fazla daha fazla geliştirmeliyim dedim ve sonuç ; büyük bir hezeyan . Ben ilerledikçe kendimi geliştirmek istedikçe yalnızlaşıyordum , yalnızlaştıkça daha çok ilerliyordum. Yalnızlığımın gelişimimle düzenli ve düzeyli bir ilişkisi vardı sadakat mastürbasyonuna tabii bir ikiliydi.
Ego tatmininden çok uzağım , tatmin etmediğim egolarımın kaldığına inanmıyorum eğer kalmışsa da hepsinin canı cehenneme . Benim egolarım vardır veya yoktur , hayatımın hiçbir döneminde düşünmeye bile değer bulmadığım boş bir konudur kendileri ; çünkü benim hayatımın , egolarımdan çok daha fazla değerli işleri ve çok daha kaliteli sorunları var.
N'apmalıyım? diye sordum kendime ... ilk başta , kendimi anlatmaktan vazgeçmeliyim , dedim . Bir insanın başka bir insanı anlayabilmesi saçmalığından uzak durmalıyım ; çünkü bir insanın , başka bir insanı , birlikte oldukları hayatın , hiçbir döneminde tastamam anlayamacağına kanaat getirdim ve sorunsuz ikna oldum . Empati koskocaman bir yalandan ibaret . Kimsenin kimseyi anlaması gerekmiyor bu dünyada çünkü herkes bir yere kadar ve bir süreliğine herkesin umurunun sınırları dahilinde kalabiliyor. Kaygı denen illeti insanımıza empoze etmeden önce düşünecektik ahlaki empatiyi
Kaygı denen illet var insanımızda , bende . Yaşama kaygısı , sağlıklı olma kaygısı , üniversite kaygısı ,iş bulma kaygısı , evlilik kaygısı , ev, araba ,çocuk... sıralarken ruhum daraldı ne kadar çok kaygılıymışım meğer .
Yalnızlar bir kalabalık yalnızlık sırasında kaygılarını düşünürler ki negatif enerjinin âlâ babası orda gelir insana uhrevi bir yalnız yaşama seansında.
Kaygılar ötekileştiriyor bizden olmayanları çünkü kaygı bir bakıma bencilliğin ham maddesidir , hoşgörüyü öldürüyoruz , saygıyı yok ediyoruz , toleransı lügatımızdan çıkartıyoruz.
Bi düşünsenize neden bir Mevlana bir Hacı Bektaş Veli bir Pir Sultan Abdal çıkmıyor günümüzde n'oldu o kutlu düşünceli , yüreği sonsuz insan sevgisiyle dolu , ulu merhametli insanlara neden soyları tükendi ; çeyreklerinin onda birine hasret kalmışız , öyle insanüstü zatlar olsa da etrafında pervane olsak , ilim irfan deryasında huzura ersek .
Hangi zaman aralığında kaygılarımızı hoşgörüden sevgiden saygıdan üstün kılar olduk da hasret kaldık o özel efsuni şahsiyetlere ? Çok mu uzak kaldık trenden , yoksa tren sadece
o zamanlarda mı dumanını tüttürüyordu? Yoksa lokomotif misali çobana mı htiyaç duyuyoruz onsuz olmaz mı ? Kendi maneviyatımızın sınırlarına o derece sınır koyduk mu ? Aslında sorduğum her soru kendinin cevabı mahiyetinde
Bizi bu saatten sonra teneşir paklar ancak , ipin ucunu boş verin siz ; ip bile kalmadı artık görünürde.
Herkes kendi kaygılarının dehlizinde mutlu mesut yaşamaya alıştı veya alıştırıldı ve bu kişinin kendi isteği dışında gelişen bir olaydı. Zaman bir kara delik haline geldi artık çok çabuk unutabiliyoruz ve hızla tüketiyoruz farkında olmadan ; olanı , olmayanı , acıtanı , sancıtanı , öleni , öldürüleni dolandıranı , tecavüz edeni , yolanı , yolsuzluk yapanı...
Dün artık umrumuzda değil ; çünkü bir yanlışı en az iki kere yapıyoruz ve bir daha yapmamaya yemin ediyoruz , yapmaya yeminli olduğumuzu unutarak
Yarın da çok umrumuzda değil aslında sürdürülebilir hayatımızın görünen kısmı en fazla bir hafta sonrasına kadar uzanabiliyor
Bir hafta kalınca dert ediyoruz faturaları , kirayı , kredileri , sınavları ...
Günü kurtarma telaşından kurtulamadığımız için onu da elimize yüzümüze bulaştırıyoruz çünkü gün içerisinde kaygılar telaşlar dünden bugüne aktarılan dünyevi işler , duygular ...
Biz unutuyoruz kendi eksenimiz etrafında dönerken etrafımızda dönen dünyayı ve hayatı.
bugün dünün sonrası yarının öncesidir
yani bu üçlü bir zincirleme hayat silsilesidir ; dünler ders almak için yarınlar ise huzur bulmak içindir temel sorunumuz bu bilinçsizlik .
Kaygıların düşüncelerimizi zindana hapsetmesine müsade ettiğimiz sürece dünden de bugünden de yarından da medet ummamalıyız zira orda devasa büyüklükte hayal kırıklıkları kollarını açmış anne şefkatiyle bizi bekliyor olacaktır , şeytani duygularıyla.
Bizi hayata bağlayan , ayakta tutan , yaşamımıza anlam katan hayallerimizin kırılması tuzun kokmasıdır ; balık kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa... işte her yer tuz kokuyor artık. nefes almak bile zorlaştı bu ülkede, boğuluyoruz topluca.Kaygıları hayatımızdan çıkartabilmeliyiz hasret duyduğumuz insan olmalıyız
, yalansız yaşamalıyız , yatırımı sadece ve sadece insana yapmalıyız bize birgün sadece insan lazım olacak paranın ve nesnenin halledemeyeceği bir sürü badire çıkacak karşımıza ve sevdiklerimizin ama seçilmiş sevdiklerimizin iyi niyetli yardımlarıyla destekleriyle üstesinden geleceğiz ,badirelerimizin ve sıkıntılarımızın .
Bizi anlamalarını beklemeyelim , bizim yanımızdaki seçilmiş sevdiklerimiz kendimizi açıklamamıza zemin hazırlamayacak olanlardır . Bizi öyle bir mecburiyete maruz bırakmayacak olanlardır. Biz nasıl onları karşılıksız ve riyasız sevebilmeyi başardıysak onlar da aynısını başaracaklardır ; çünkü sevdiklerimiz karşımızda duran boy aynalarımızdır ; onlar biziz , biz de onlar . Öyle haybeye sevmek değil , hani böyle sevdin mi ses getirecek türden sevgi olacak , o sevginin ayakları yere sağlam basacak sevgiyi kategoriler manyağı etmeden sevmek olacak . Şu dost , bu arkadaş , beriki yoldaş , öteki sırdaş , ordaki sevgili ... sen sevgilini dostundan fazla sevdin mi mesela kaygılı olmaya mahkumsun . Aklım erdiğinden bugüne değin hep nefret ettim tiksindim kıyaslamalardan ve kategorilerden ; çünkü insan yüreğinin sonsuz sevgi ve merhamete sahip olduğuna inanırım.Seveli diyor zat ı muhteremin biri ; zira her şey sevmekle başlar derdi çok da güzel derdi.
her şeyin bir çaresi var ölümün bile çaresi bulunabilir ama dünyanın konjonktürü müsait değil buna.
Sistemin içerisinde olmaktan başka çaresi olmayan ama sistemin kölesi olmadan yaşayabilmeyi başarabilenler kaygısızlardır .!
Yok bilmem güneş perdeden içeriye süzülüyordu da gecenin zifiri karanlığında sessizliğimin çığlığı kulaklarımı bıçak gibi kesiyordu da falan filan ...
Daha dolambaçsız , ifade gücü yüksek , ete kemiğe , dişe tırnağa bürünmüş iletişim araçları evladır benim için . Ortak dilimizi kullanıp herkesin anlayabileceği yazılar yazmalıyım , beni bana anlatan toplum yargılarından , annemin seccadesinden , arkadaşımın at gözlüğü siyasetinden uzak durmamalıyım.
Beni ben yapan benden olmayandır cümlesinin kamyonlar dolusu anlamını hayatımın her zerresine yaydığım günden beri seviyorum , sosyal hayvan olan insanları. Yıllarca kendimi anlatmaya çalıştım ve çember üzerinde yürüme misali hep başladığım yerde bulup durdum kendimi ; bıkmadan usanmadan kendimi anlatmaya çalıştım . En büyük hatamdı bu benim , işleyişin bu olmadığını anladım ama biraz ipin ucu kaçmıştı sanki. Beni anlamalarını bekledim, kendimi anlatamıyorum , kendimi ifade etme kabiliyetim zayıf ,çok eksiğim , kelimelerim az , suç onlarda değil bende , kendimi daha fazla daha fazla geliştirmeliyim dedim ve sonuç ; büyük bir hezeyan . Ben ilerledikçe kendimi geliştirmek istedikçe yalnızlaşıyordum , yalnızlaştıkça daha çok ilerliyordum. Yalnızlığımın gelişimimle düzenli ve düzeyli bir ilişkisi vardı sadakat mastürbasyonuna tabii bir ikiliydi.
Ego tatmininden çok uzağım , tatmin etmediğim egolarımın kaldığına inanmıyorum eğer kalmışsa da hepsinin canı cehenneme . Benim egolarım vardır veya yoktur , hayatımın hiçbir döneminde düşünmeye bile değer bulmadığım boş bir konudur kendileri ; çünkü benim hayatımın , egolarımdan çok daha fazla değerli işleri ve çok daha kaliteli sorunları var.
N'apmalıyım? diye sordum kendime ... ilk başta , kendimi anlatmaktan vazgeçmeliyim , dedim . Bir insanın başka bir insanı anlayabilmesi saçmalığından uzak durmalıyım ; çünkü bir insanın , başka bir insanı , birlikte oldukları hayatın , hiçbir döneminde tastamam anlayamacağına kanaat getirdim ve sorunsuz ikna oldum . Empati koskocaman bir yalandan ibaret . Kimsenin kimseyi anlaması gerekmiyor bu dünyada çünkü herkes bir yere kadar ve bir süreliğine herkesin umurunun sınırları dahilinde kalabiliyor. Kaygı denen illeti insanımıza empoze etmeden önce düşünecektik ahlaki empatiyi
Kaygı denen illet var insanımızda , bende . Yaşama kaygısı , sağlıklı olma kaygısı , üniversite kaygısı ,iş bulma kaygısı , evlilik kaygısı , ev, araba ,çocuk... sıralarken ruhum daraldı ne kadar çok kaygılıymışım meğer .
Yalnızlar bir kalabalık yalnızlık sırasında kaygılarını düşünürler ki negatif enerjinin âlâ babası orda gelir insana uhrevi bir yalnız yaşama seansında.
Kaygılar ötekileştiriyor bizden olmayanları çünkü kaygı bir bakıma bencilliğin ham maddesidir , hoşgörüyü öldürüyoruz , saygıyı yok ediyoruz , toleransı lügatımızdan çıkartıyoruz.
Bi düşünsenize neden bir Mevlana bir Hacı Bektaş Veli bir Pir Sultan Abdal çıkmıyor günümüzde n'oldu o kutlu düşünceli , yüreği sonsuz insan sevgisiyle dolu , ulu merhametli insanlara neden soyları tükendi ; çeyreklerinin onda birine hasret kalmışız , öyle insanüstü zatlar olsa da etrafında pervane olsak , ilim irfan deryasında huzura ersek .
Hangi zaman aralığında kaygılarımızı hoşgörüden sevgiden saygıdan üstün kılar olduk da hasret kaldık o özel efsuni şahsiyetlere ? Çok mu uzak kaldık trenden , yoksa tren sadece
o zamanlarda mı dumanını tüttürüyordu? Yoksa lokomotif misali çobana mı htiyaç duyuyoruz onsuz olmaz mı ? Kendi maneviyatımızın sınırlarına o derece sınır koyduk mu ? Aslında sorduğum her soru kendinin cevabı mahiyetinde
Bizi bu saatten sonra teneşir paklar ancak , ipin ucunu boş verin siz ; ip bile kalmadı artık görünürde.
Herkes kendi kaygılarının dehlizinde mutlu mesut yaşamaya alıştı veya alıştırıldı ve bu kişinin kendi isteği dışında gelişen bir olaydı. Zaman bir kara delik haline geldi artık çok çabuk unutabiliyoruz ve hızla tüketiyoruz farkında olmadan ; olanı , olmayanı , acıtanı , sancıtanı , öleni , öldürüleni dolandıranı , tecavüz edeni , yolanı , yolsuzluk yapanı...
Dün artık umrumuzda değil ; çünkü bir yanlışı en az iki kere yapıyoruz ve bir daha yapmamaya yemin ediyoruz , yapmaya yeminli olduğumuzu unutarak
Yarın da çok umrumuzda değil aslında sürdürülebilir hayatımızın görünen kısmı en fazla bir hafta sonrasına kadar uzanabiliyor
Bir hafta kalınca dert ediyoruz faturaları , kirayı , kredileri , sınavları ...
Günü kurtarma telaşından kurtulamadığımız için onu da elimize yüzümüze bulaştırıyoruz çünkü gün içerisinde kaygılar telaşlar dünden bugüne aktarılan dünyevi işler , duygular ...
Biz unutuyoruz kendi eksenimiz etrafında dönerken etrafımızda dönen dünyayı ve hayatı.
bugün dünün sonrası yarının öncesidir
yani bu üçlü bir zincirleme hayat silsilesidir ; dünler ders almak için yarınlar ise huzur bulmak içindir temel sorunumuz bu bilinçsizlik .
Kaygıların düşüncelerimizi zindana hapsetmesine müsade ettiğimiz sürece dünden de bugünden de yarından da medet ummamalıyız zira orda devasa büyüklükte hayal kırıklıkları kollarını açmış anne şefkatiyle bizi bekliyor olacaktır , şeytani duygularıyla.
Bizi hayata bağlayan , ayakta tutan , yaşamımıza anlam katan hayallerimizin kırılması tuzun kokmasıdır ; balık kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa... işte her yer tuz kokuyor artık. nefes almak bile zorlaştı bu ülkede, boğuluyoruz topluca.Kaygıları hayatımızdan çıkartabilmeliyiz hasret duyduğumuz insan olmalıyız
, yalansız yaşamalıyız , yatırımı sadece ve sadece insana yapmalıyız bize birgün sadece insan lazım olacak paranın ve nesnenin halledemeyeceği bir sürü badire çıkacak karşımıza ve sevdiklerimizin ama seçilmiş sevdiklerimizin iyi niyetli yardımlarıyla destekleriyle üstesinden geleceğiz ,badirelerimizin ve sıkıntılarımızın .
Bizi anlamalarını beklemeyelim , bizim yanımızdaki seçilmiş sevdiklerimiz kendimizi açıklamamıza zemin hazırlamayacak olanlardır . Bizi öyle bir mecburiyete maruz bırakmayacak olanlardır. Biz nasıl onları karşılıksız ve riyasız sevebilmeyi başardıysak onlar da aynısını başaracaklardır ; çünkü sevdiklerimiz karşımızda duran boy aynalarımızdır ; onlar biziz , biz de onlar . Öyle haybeye sevmek değil , hani böyle sevdin mi ses getirecek türden sevgi olacak , o sevginin ayakları yere sağlam basacak sevgiyi kategoriler manyağı etmeden sevmek olacak . Şu dost , bu arkadaş , beriki yoldaş , öteki sırdaş , ordaki sevgili ... sen sevgilini dostundan fazla sevdin mi mesela kaygılı olmaya mahkumsun . Aklım erdiğinden bugüne değin hep nefret ettim tiksindim kıyaslamalardan ve kategorilerden ; çünkü insan yüreğinin sonsuz sevgi ve merhamete sahip olduğuna inanırım.Seveli diyor zat ı muhteremin biri ; zira her şey sevmekle başlar derdi çok da güzel derdi.
her şeyin bir çaresi var ölümün bile çaresi bulunabilir ama dünyanın konjonktürü müsait değil buna.
Sistemin içerisinde olmaktan başka çaresi olmayan ama sistemin kölesi olmadan yaşayabilmeyi başarabilenler kaygısızlardır .!
Ellerine sağlık şunu okuyup da kaygılarını sorgulamayan yoktur sanırım :)
YanıtlaSilTeşekkürler güzel insan :)
YanıtlaSil