Kayıtlar

TÜKÜR YÜZÜNE CELLADIN

Bütün eskimiş malzemeleri, inşaat alanından atmak istiyorum ve zaman zaman , bazı ifadelerin psikoterapi seanslarında , bir başrol üstlendiklerini düşünüyorum. Bunlardan birinin “boşluğa düşmek” deyimi olduğunu söyleyebilirim. “Sevgilimden ayrıldım, boşluğa düştüm”, “işten çıkarıldım, boşluğa düştüm”,” tatile çıktım, boşluğa düştüm”,” çocuklar okula başladı, boşluğa düştüm”, “eşimden boşandım, boşluğa düştüm” vs… Nedir bu denli sıkıntı yaratan, dilimize pelesenk olan boşluk? Boşluğa düşünce ne oluyor? Yara bere içinde mi kalıyoruz? Kafamız gözümüz mü patlıyor? Nükleer bombardımana mı tutuyorlar bizi? Gelin boşluğun içinde biraz yuvarlanalım. Neymiş derdi bir anlayalım. Olan ya da olmayan bir olay ya da durum sonrası yaşanan bir duygu durumu olarak tanımlanabilir boşluk hissi. Ayrıca kendisinin ikincil bir duygu olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Yani aslında bu duygu bir maske ve ardında örttüğü başka temel bir duygu var. Genellikle de bu temel duygunun "-kaygı" olduğunu s...

HOŞÇAKAL İKİ GÖZÜM

Evvel zaman içinde , kalbur saman içinde ; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken dönüp dönüp durdum eksenimin etrafında . Yaşamın bükülmeleri dahilinde , kaybolup giden nice güzelliklerin güneş gibi göründüğü , nice çirkinliklerin çürüyüp pas tuttuğu bir kaygı erozyonundan geliyorum . Sağım bataklık , solum uçurum , arkam çıyan sürüsü , önüm uzunca bir tünel ve tünelin ucunda zerrece bir aydınlık . Benim de cahil cesaretimin olanca cüretiyle yaptığım depresyon tanımım budur . Sizin beyin süzgecinden süzüp zeka havlusuyla durulayamadığınız ve bu duruma üşenerek  savurduğunız boş ve lüzumsuz tanımlarınıza uymayı reddediyorum . Depresyon nedir bilmezdim ben , şimdi bir melankolik oldum  . Verip veriştiriyorum devri devranın şatafatlı kadranına . Depresyonumun bana verdiği tüm görkemli fantezileri , bir saygıdeğer büyük abimizle doyasıya yaşamak istiyorum ; bir daha giremeyecem çünkü bu adına depresyon dedikleri ruh devinimine . Yok mu ...

SİTE İNSANI

Cahil idim , dünyanın rengine kandım cümlesinin , yaşam biçimimi esaret altına almış olmasının , derin iç çatışmalarıyla boğuşmayı , gelişen teknoloji çağının bizi bize özel kılan bir sürü güzellikleri alaşağı etmesini izliyorum ; karşımdaki dağın zirvesinde yalnızlığa terk edilmiş , mağrur ama asaletinden bir şey kaybetmemiş , geçen onca zamana inat kardeşçe birlikte yaşamı başarabilmiş , üç beş ağacı izleyerek . Yaşamak , bir ağaç gibi tek ve hür ; ama bir orman gibi kardeşçe değil artık , bu memleket de bu güzellikler de bizim değil artık. NAZIM AMCA gibi memleketinin ve insanının sevdalısı insanların devrinde kaldı o esaslı ve hakikatli bilinç . Ülke insanının , toplumsal yaşamın ve işleyişin böyle olmasında bizim bir suçumuz , günahımız yok deyip sıvışabiliriz işin içinden ( sanki toplum dediğimiz şey biz bireylerden değil de kedi , köpek . horoz , tavuk vb. canlılardan ibaret) , "neyi değiştirebilirim ki ?" gibi son moda , ikna kabiliyeti yüksek cümlelerin , tatminka...

SOYUT YOZLAŞMA

Sağa sola bakmadan bodoslama daldığım , herhangi bir duygunun köşelerindeki kıvrımlarda vazgeçtim , insan olmanın erdemlerini taşımaktan , o erdemlerin insana kattığı geçici mutluluklardan , yalancı rahatlama seanslardan , vicdanı törpüleyen egzotik saçmalıklardan ... İçi boş , vasıfsız , beş para etmez , yalancı , iki yüzlü  duygularla ne kadar sürdürülebilir ve yenilenebilir bir hayat yaşarım  diye soruyorum kendime.Soyut kavramları , duyguları  sorgulamaktan çektiğim yetti artık  ya da soyut olan her şeyi somutlaştırma gibi bir gafletin azabını yaşamaktan usandım . Koca bir hayatı , bir türlü anlayamadığım ve  anlamlandıramadığım , sorguladıkça daha derinlere gittiğim , bazen o derinliklerin bile daha derininde , ucu bucağı belirsiz dehlizlerde nefes almakta zorlandığım , soyut kavramların ve duyguların peşinden koşmaktan yoruldum . Payıma düşen koça bir boşluktu çünkü. Bir arpa boyu kadar bile yol alamamaktı payıma düşen . Göremediğim ,  dokunamadığım...

BUHRANLI GÜNLER

Ben bir yüklemim ,  her şeyi sırtlayan ve bundan gocunmayan biriyim. Ben bir özneyim , sizin kavramlarınıza sığdığım ölçüde varolmayı reddediyorum ; üstelik kendi varlığımı dünyaya yansıtmak ve dünyayı kendi varlığımın bir ifadesine dönüştürmek istiyorum. Alıştırıldığımız , tepkisizleştirildiğimiz , hissizleştirildiğimiz , yok sayıldığımız , yavaş yavaş yok edilmeye mahkum bırakıldığımız bu sistemi kabul etmiyorum. Kendi sesimle tartışıp durmaktan öteye gidemeyişimden sıkıldım . benimle aynı fikirleri taşıyan kişilerle, zorbalara , düzen bozguncularına  lanetler yağdırmaktan sıkıldım . Benimle zıt görüşleri paylaşan kişilerle tartışamama korkusunu gün be gün artarak yaşamaktan sıkıldım . fikirlerimin , dilimin , rengimin , mezhebimin , ırkımın , temsiliyet hakkımın hoyratça alaşağı edilmesinden sıkıldım. Hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaktan, duyarsızmışım gibi davranmaktan , konuşursam büyük konuşurum , büyük konuşursam da kodese tıkılmaktan , gencecik körpe delikanlılarımız...

DEVİNİMSİZ OLGU

Bilmem ben öyle şatafatlı giriş cümlelerinin insanda yarattığı gereksiz efsuni paranoyaları. Yok bilmem güneş perdeden içeriye süzülüyordu da gecenin zifiri karanlığında sessizliğimin çığlığı kulaklarımı bıçak gibi kesiyordu da falan filan ... Daha dolambaçsız , ifade gücü yüksek , ete kemiğe , dişe tırnağa bürünmüş iletişim araçları evladır benim için . Ortak dilimizi kullanıp herkesin anlayabileceği yazılar yazmalıyım , beni bana anlatan toplum yargılarından , annemin seccadesinden , arkadaşımın at gözlüğü siyasetinden uzak durmamalıyım. Beni ben yapan benden olmayandır cümlesinin kamyonlar dolusu anlamını hayatımın her zerresine yaydığım günden beri seviyorum , sosyal hayvan olan insanları. Yıllarca kendimi anlatmaya çalıştım ve çember üzerinde yürüme misali hep başladığım yerde bulup durdum kendimi ; bıkmadan usanmadan kendimi anlatmaya çalıştım . En büyük hatamdı bu benim , işleyişin bu olmadığını anladım ama biraz ipin ucu kaçmıştı sanki. Beni anlamalarını bekledim, kendimi an...

O AN SARIL KENDİNE

Ne istiyorsun deli göz diye sordu adam. Durdum, gözlerinin içine baktım. Gözleri o kadar sağlam bakıyordu ki, bakışları öylesine netti; odaklanmış sorduğu sorunun cevabını bekliyordu. Sorunun etkisiyle adamın karşısında bir süreliğine donakalarak uzaklara dalıp onlarca istek, olasılık ve gerçeklik çemberi içinde yol aldım. Bu kadar güçlü bir soru ve bakıştan kaçışım olamazdı. O anda zihnimin döngüsünden sıyrılıp cevap verebilseydim eğer, “Huzurlu bir hayat istiyorum” derdim. “Kendi dünyamı da yaşatabileceğim bir yaşam. Sevgi, saygı, hakkaniyet, ahlak, özgürlük, adalet, vicdanın olduğu ve egonun en aza indirgendiği bir dünya. Bir de aşk eklenirse içine yaşadığım hayatın bir anlamı olacak” derdim. Bu soruyu o bana sorana kadar, kendime sadece bir kere gerçekten sormuştum Temmuz ayında Pozcu'nun ortasında. O kalabalığın içinde yolun ortasında durdum. Sağımdan solumdan insanlar pardon, ımps fff sesleriyle bedenime çarparak akarken, sadece kendi duyabileceğim bir sesle “Ne istiyors...